28 Haziran 2019 Cuma

KISACA KÜLTÜR TARİHİMİZDE GALATA

KISACA KÜLTÜR TARİHİMİZDE GALATA
Murat Ali Karavelioğlu

İstanbul’un her bir tarihî semti de aynı şekilde birer kültür hazinesi durumundadır. Sur içi ile şehrin Galata, Eyüp, Üsküdar gibi semtleri kültürel dokusu zengin yerleridir. İsminden başlamak üzere Galata bağ, bahçe ve bostanları, meyhaneleri ve işret âlemleri, kâfir güzelleri ve Hristiyan dilberleri, şairlerin toplanma yerlerinden biri olması, mevlevihanesi, boğazı (Haliç), yetiştirdiği bilgin, şair ve sanatkârları, sınırları içinde medfun önemli kişileri, gayrimüslim sakinleri vb. yönleriyle bu şehrin seçkin ve zengin mirasa sahip bir semtidir.

Semtin özellikleri bunlardan ibaret değildir. Mesela burada bir zamanlar kar kuyularının olduğunu, balıkların yüzdüğü bir çeşmesinin bulunduğunu biliyoruz (bkz. METİN AND; 16. Yüzyılda İstanbul (Kent-Saray-Günlük Yaşam), İstanbul 2012, s. 90). Öte yandan Galata’nın kılıçhaneleri de meşhurdur. Eskiden İstanbul’da üç önemli kılıç atölyesi bulunurdu. Bunlardan bir tanesi Sultanahmet’te, ikisi ise Galata’da idi. Eskiden beri eğlence hayatının canlılığına bağlı olsa gerek Galata’nın çalgıcıları da çok meşhurdu.

Türk edebiyatında şehir monografileri diyebileceğimiz bir tür olan şehrengiz, şehir ve semt tarihi alanında çalışanlar için özel bir önem taşır. Bu tür eserlerde şehrin tabii, mimarî, kültürel, sanatsal güzelliklerinin yanı sıra genellikle güzelleri, devirlerinde herkesçe tanınmış esnafı ve kişileri de anlatılır. Başta İstanbul olmak üzere Antakya, Belgrat, Bursa, Edirne, Gelibolu, Keşan, Manisa, Mostar, Rize, Sinop, Siroz, Vize, Yenice Vardar, Yenişehir gibi şehirler hakkında şehrengizler yazıldığı bilinmektedir (Ayrıntılı bilgi için bkz. METİN AKKUŞ, Türk Edebiyatında Şehrengizler ve Bursa Şehrengizleri, Atatürk Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), 1987. Şehrengizlerle ilgili bir bibliyografya denemesi için ayrıca bkz. FATİH TIĞLI, “Klâsik Türk Edebiyatında Şehrengiz Çalışmaları Hakkında Bibliyografya Denemesi”, Turkish Studies, volume 2/4, 2007, s. 763-770). Şehrengizlerde Galata ile ilgili bilgilere İstanbul şehrengizlerinden bazılarında rastlanmaktadır.

Tarih boyunca Galata, bağ ve bahçelerinin güzelliği ile anılagelmiştir. Tepelikleri çok olan bu bölgede var olan küçük vadiler, kırlar, bayırlar bahar ve yaz aylarında yeşile bürünür, çeşit çeşit ağaç ve çiçeklerle bezenirmiş. Mesire yerleri geniş ve çok olduğundan Galata’nın gayrimüslim halkı gibi İstanbullu zarifler ve her kesimden insanlar buraya akın ederlermiş. Şuara tezkirelerindeki bağ, bahçe tasvirlerinden önce Galata’dan söz eden bazı kaynaklarda buranın bostanlarının nasıl anlatıldığının bilinmesi gereklidir.

Şuara tezkirelerine ve Klasik Türk edebiyatının diğer metinlerine bakıldığında Galata’nın meyhaneleri ile işret ve eğlence âlemlerinin önemli bir yer tuttuğu görülmektedir. Tezkire yazarlarının çoğu anlattıkları şairin Galatalı olması veya Galata meyhanelerinin müdavimi bulunması gibi sebeplerle semtin bu özelliğine dikkat çekerler. Meyhanelerin hemen hemen hepsini Rumlar ve Yahudiler işletirdi. Ermeni meyhaneciler de yok değildi. İstanbul’un ne kadar serseri ve ayak takımı varsa buralarda toplanırdı. Bu sebeple bazen halkın rahatsız olacağı olaylar meydana gelirdi. Çünkü meyhaneden çıkan ayyaşların taşkınlıklarına sıkça rastlanırdı. Güvenliği tehdit eden bu gibi olaylar için de hükümet tarafından Galata kadısının uyarıldığı çok olmuştur.

İşte özellikle 16. yüzyıldan itibaren önce kahvehaneler şeklinde başlayıp sonra meyhane olarak açılan bu işret ve eğlence mekânları Galata’da çok daha önceleri bulunuyordu. Osmanlı döneminde Galata meyhaneleri farklı standartlarda olup bazıları ekâbirden kimselerin de uğrak yeri idi. Hele dönemlerinin aydın kimseleri olan şairler, kahvehane ve meyhane gibi mekânları boş bırakmazlardı. Bazı şairlerin Galata meyhanelerinden çıkmadıkları veya sık sık buralara gidip işret âlemlerine daldıkları tezkirelerde anlatılmaktadır.

Öteden beri gayrimüslim halkın yerleşim yeri olan Galata, Müslüman ve Türk İstanbul’unun mukabilinde bir semt olmuştur. Bölgenin tıpkı bağ ve bahçeleri, meyhaneleri gibi güzelleri de meşhurdur. Bu sebeple şairler, gizlice veya açıktan Galata’ya gitmeyi ve Hristiyan güzellerini görmeyi çok severler. Müslüman man ahalinin, Galata’ya karşı takındıkları mesafeli tavır, bu sebeplerden ileri gelmektedir.

Galata semti bütün bu üstün özellikleri ve daha fazlasıyla zarif, nüktedan, sanatkâr ve şairlerin toplanma yerlerinden biridir. Bu başlık altında mesire yerleri veya meyhaneler dışında kahvehaneler ve bazı zarif kimselerin evlerini kastediyoruz. Son dönemde Galata civarındaki ünlü kahvehaneler arasında Belle Vue’nin ayrı bir yeri vardır. Bu kahvehane, seçkin ve zarif kimselerin toplandığı yerlerin başında gelir. Öte yandan Çeşme Meydanı’nda, tulumbacı reislerinden Galip Reis tarafından işletilen çalgılı bir kahvehane, Kasımpaşa’da, dere boyunda, Midyeci Süleyman adında birinin işlettiği çalgılı bir kahvehane, özellikle tulumbacıların toplandığı bir mekân olarak tulumbacı reislerinden Ahmet Reis’in işlettiği çalgılı kahvehane ve Yüksek Kaldırım’da, Arap Hüseyin’in kahvehanesi Galata kahvehanelerinin en bilinenlerindendir. Tespihçi Tosun’un Halil adında biri bu sonuncu kahvehaneye gelip darbuka çalar, onu dinlemeye çok uzaklardan meraklılar gelirmiş (bkz. Sadi Yaver Ataman, Türk İstanbul, (haz. S. Şenel), İstanbul 1997, s. 52-53). Bu kahvehaneler, sadece çay kahve içilen veya aylak aylak vakit geçirilen mekânlar değildir. Bir dönem bu tür yerler, Osmanlı sosyal hayatının kalbinin attığı mekânlar olmuştur. Kültürel ve sanatsal hayatın aktif olarak yaşandığı, planlandığı, halka mâl edildiği yerler arasında ilim ve sanat erbabının, hâli vakti yerinde şuara ve zürafa zümresinin ev ve konakları da bu meyanda hatırlanması gerek yerlerdir.

Kültür ve düşünce tarihimizde daha çok gayrimüslim ahalisi ve buna uygun yaşam tarzı ile öne çıkan Galata, Müslüman-Türk medeniyeti içinde elbette dinî ve manevi yönleriyle de vardır. Şuara tezkirelerinde Galata okunurken böyle bir bakış açısının varlığı sezilir. Özellikle eski devirlerde Galata’nın mülhakatından sayılan Sütlüce, Hasköy, İstinye, Yeniköy, Kasımpaşa, Tophane gibi yerler kırları, bağları ve çemenleri çok olan yerler olup bu münasebetle Allah dostlarının ve dervişlerin tefekkür ve teferrüç mahallerinden idiler. Bilhassa Sütlüce kırları, o devirlerde sakin ve ücra köşeler olduğundan Sa‘dî Dergâhı, Hasanâbâd ve Caferâbâd Tekkeleri burada bulunmaktaydı. İstanbul’da bulunan Mevlevi dergâhlarının en önemlilerinden olan Galata Mevlevihanesi, bilindiği gibi bugün de ayaktadır ve Divan Edebiyatı Müzesi olarak kullanılmaktadır.



Osmanlı döneminde Galata, gerek kadılık merkezi, gerek yukarıda bahsi geçtiği üzere mesireleri, bağ ve bahçeleri ve gerekse ünlü meyhaneleri ve ayş ü işret âlemleriyle şairler için bir cazibe merkezi olmuştur. Bu durum, bugün dahi böyledir. İstanbul’un yanı başındaki bu ilginç muhit, fetihten kısa bir müddet sonra Müslüman ahalinin de yerleştiği bir yerdir. Dolayısıyla Galatalı olmak veya hayatının bir devresinde bilhassa kadı yahut naip olarak Galata’da görev yapmış bulunmak gibi yönlerden tezkirelerde Galata ile ilişkilendirilen pek çok âlim ve şair bulunur.

Bütün bu yönleri ve zikretmediğimiz başka pek çok kültürel ve tarihi özellikleri ve zenginlikleriyle Galata, Türk kültür tarihinin gerçekten de çok yönlü ve zengin içerikli bir semti olarak karşımıza çıkmaktadır. Konu ile ilgili Doç. Dr. Murat Ali Karavelioğlu’nun edebiyat ve kültür tarihimiz bakımından ele aldığı bütün bir Balkan şehirleri ve Bursa ile ilgili benzeri çalışmalarına bakılabilir.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder